Cevapla 
 
Derecelendir
  • 0 Oylar - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
private room for female erasmus student in city center
20-08-2014, 01:57 PM
Mesaj: #1
private room for female erasmus student in city center
ın pangalti/harbiye

We are two girls and we are looking for a new friend. The house and all furnitures are new. And the house is quiet big.

Tüm Mesajlarını Bul
Alıntı Yaparak Cevapla
10-09-2014, 09:32 PM
Mesaj: #2
RE: private room for female erasmus student in city center
Meraba. Koreli bi kız arkadaşım Bilgi Üniversitesine geliyor ve kalacak yer arıyor. Bilgi alabilir miyim eve dair? Çok teşekkürler.

Tüm Mesajlarını Bul
Alıntı Yaparak Cevapla
25-11-2014, 12:43 AM (Bu Mesaj 25-11-2014 12:49 AM değiştirilmiştir. Değiştiren : mehmetaygunozler.)
Mesaj: #3
RE: private room for female erasmus student in city center
ENDOSKOPİK HİPOFİZ AMELİYATLARI
Hipofiz adenomları kafa içerisinde en sık görülen tümörlerden birisidir. Hormon salgısı yapan ve yapmayan tipleri bulunmaktadır. Adenomlar aşırı hormon salgısına bağlı olarak akromegali, Cushing Hastalığı, hiperprolaktinemi gibi hastalıklara ya da çevre anatomik yapılara bası yapmaları sonucu görme bozukluğu, baş ağrısı gibi klinik bulgulara neden olabilirler. Tedavide radyoterapi, sterotaktik radyocerrahi (Gamaknife, Cyberknife) seçenekleri ve prolaktinoma için tıbbi tedavi alternatifleri olmasına karşın engel bir durum olmadığı sürece genellikle cerrahi tedavi tercih edilmektedir.
Burun yolu ile hipofize ulaşma yöntemleri yaklaşık 100 yıl önce tanımlanmıştır. Günümüzde de pek çok cerrahi merkezde uygulanmakta olan bu klasik teknikte önce dudak altı ya da burundan girilerek burun pasajları arasındaki perde (septum) bulunmakta ve takiben septum mukozası altından gidilerek sfenoid sinüs ön duvarına ve buradan da sinüs yoluyla hipofize ulaşılmaktadır. Oluşturulan pasajı açık tutacak özel bir spekülum yerleştirildikten sonra ameliyat mikroskop altında yapılmaktadır.
Son yıllarda giderek artan minimal invaziv cerrahi teknikler içinde en önemlilerinden birisi de hipofiz bezi tümörlerinde uygulanan "Endoskopik Hipofiz Ameliyatları"dır.
Endoskopik sistemlerin kullanılmaya başlamasını takiben cerrahi tekniklerin ve tıbbi teknolojinin hızla gelişmesi aynı zamanda özel cerrahi aletlerin ve endoskopi sistemlerinin de kullanıma girmesi, sfenoid sinüs yolu ile yapılan minimal invaziv endoskopik hipofiz ameliyatı tekniğinin ortaya çıkmasını sağlamıştır
İlk kez 1992 yılında uygulanan bu teknik son yıllarda özellikle cerrahi navigasyon sistemlerinin geliştirilmesini takiben giderek daha çok tercih edilmeye başlanmıştır. Bugün ABD'de yılda 5.000 den fazla endoskopik hipofiz ameliyatı yapılmaktadır.
Endoskopik Ameliyatın Komplikasyonları ve Avantajları
Endoskopik hipofiz ameliyatlarında en sık görülen komplikasyon %1-4 oranı ile ameliyat sahasından beyin omurilik sıvısı (BOS) kaçağı oluşmasıdır. Bunu daha az oranlarda izlenen diabetes insipitus (böbreklerde suyun tutulmasında bozulma), hipopituitarizm (hipofiz hormon salgısında azalma) ve menenjit (beyin zarı iltihabı) ve kafa içi kanamlar izlemekte olup endoskopik ameliyatlarda bu komplikasyonların görülme sıklığı burun septumu yolu ile yapılan klasik ameliyatlara göre farklı bulunmamıştır.
Endoskopik tekniğin klasik tekniğe göre en önemli avantajları ise;
• Ameliyat sonrası dudak bölgesinde uyuşukluk oluşmaması
• Burun kanaması burun tıkanıklığı gibi şikayetlerin az olması
• Burun tamponu kullanılmasının gerekmemesi
• Hastanede kalma süresinin daha kısa olmasıdır.
Hipofiz bezi sfenoid sinüsün arka duvarının arkasında yer almaktadır. Hipofiz bezine ulaşmak için sfenoid sinüs içerisinden geçilmesi gerektiğinden bu sinüsün gelişimi sırasında yeterince havalanmış olması önemlidir. Hastaların yaklaşık üçte birinde sfenoid sinüsün havalanma miktarı endoskopik ameliyatın rahatlıkla yapılması için yetersiz olmaktadır. Bu anatomik varyasyon tekniğin ilk uygulandığı zamanlarda endoskopik ameliyat için önemli bir engel iken günümüzde cerrahi navigasyon sistemleri ve endoskopik kemik kesici sistemlerin kullanıma girmesi ile bu yapıdaki bazı hastaların endoskopik yöntemle ameliyat edilmesi mümkün olmaktadır.
Ameliyat Öncesi Değerlendirme
Endoskopik hipofiz ameliyatı planlanan tüm hastaların tam bir burun ve sinüs muayenesinden geçmeleri gereklidir. Sinüs enfeksiyonu yönünden baş ağrısı, yüzde baskı hissi, koku alma problemleri, geniz akıntısı gibi şikayetler ve geçirilmiş ameliyat ve travmalar sorgulanmalıdır. Burun pasajlarının Endoskopik muayenesi yapılarak ameliyatı etkileyecek enfeksiyon, burun eti büyümeleri, burun içi eğrilikler, polipler gibi bir problem olup olmadığı araştırılmalıdır. Enfeksiyon ya da polip saptanan hastalarda ameliyat öncesinde bu problemlerin tıbbi ya da cerrahi yolla tedavisi yapılmalıdır. Ciddi burun içi eğiklikler hipofiz cerrahisi sırasında düzeltilebilmektedir.
Tüm hastalarda ameliyattan önce tam bir fizik muayene, nörolojik muayene, hormon seviyelerine yönelik endokrinolojik değerlendirme ve görme alanı muayenesinin yanı sıra navigasyona uygun formatta çekilecek bilgisayarlı sinüs tomografisi ve hipofizdeki patolojiye yönelik manyetik rezonans (MR) tetkikleri yapılmalıdır.
Cerrahi Teknik
Bugün için hipofiz adenomlarında kullanılan en gelişmiş teknik olan sadece endoskoplar ve navigasyon sistemleri kullanılarak yapılan endoskopik hipofiz ameliyatları beyin cerrahisi ve kulak burun boğaz uzmanından oluşan bir ekip tarafından yapılmaktadır.
Ameliyat sırasında burun pasajları yolu ile sfenoid sinüse ve bu sinüsün arka duvarında bulunan içinde hipofiz bezini bulunduran sella bölgesine ulaşma aşaması KBB uzmanı tarafından gerçekleştirilirken bu aşamadan sonra hipofiz bezine ulaşılarak patolojinin çıkartılması beyin cerrahisi uzmanı tarafından yapılmaktadır. Ameliyatın bu kısmında KBB uzmanının aynı anda her iki burun pasajı yolu ile sfenoid sinüse ulaşması, bir pasajdan ameliyat bölgesinin endoskopik görüntülemesi sağlanırken diğer burun pasajından beyin cerrahisi uzmanının her iki elini kullanarak ameliyat yapabilmesine olanak sağlamaktadır.
Ameliyat sonrasında burun içine tampon konulması gerekmemekte, oluşan defektin ameliyat sırasında elde edilen kemik ve yumuşak dokular kullanılarak onarılması ve onarımın sinüs içine yerleştirilen çeşitli cerrahi materyallerle desteklenmesi yeterli olmaktadır.
Ameliyat sırasında %1-4 oranında görülen beyin omurilik sıvısı (BOS) kaçağı oluşması durumunda kaçağın oluştuğu bölge özel cerrahi teknikler kullanılarak onarılmaktadır. BOS kaçağı nedeni ile onarım yapılan hastalarda ameliyat sonrasında BOS basıncını azaltmaya yönelik tıbbi tedavi ve basınç azaltmak amacı ile belden kateter yerleştirilmesi (Lumbar drenaj) gerekmektedir.
ABD'de yapılan geniş vaka sayılı çalışmalarda minimal invaziv endoskopik tekniğin kullanılması ile ameliyat sonrasında hastanede kalma süresi ortalama 6,3 günden 3,3 güne indiği saptanmıştır.
Sonuç olarak endoskopik hipofiz cerrahisi güvenli ve etkili bir teknik olup aynı zamanda ameliyata bağlı rahatsız edici sonuçlarda (morbidite) azalma sağlamaktadır.
Bu tekniğin klasik tekniğe göre en önemli avantajları;
• Ameliyat sonrası burun tamponu gerektirmemesi,
• Açılı endoskoplar kullanılarak hipofizi içinde barındıran sellanın, sadece direkt görüş sağlayabilen mikroskoplarla görülmesi mümkün olmayan bölgelerinin görülebilmesi sayesinde hastalığın tam olarak temizlenebilmesidir
• Sfenoid sinüs yan duvarında yer alan şah damarı, görme siniri gibi kritik anatomik yapıların açılı endoskoplarla kolayca takip edilerek korunması,
Hastanede kalış süresinin kısalmasıdır. OP.DR.MEHMET AYGUN ÖZLER (ITALY-SIENA)
OP.DR.MEHMET AYGUN ÖZLER
Yüz Felci

Vücuttaki kasları hareket ettiren sinirler içinde en uzun kemik kanala sahip olan yüz siniri (fasial sinir), en sık felç görülen sinirlerden biridir. Bu felçlerin yaklaşık %90 kadarı sinirin kanalının içinden geçtiği kulak kemiği içindeki hastalıklara bağlı olarak meydana gelir. Yüz felçlerinin en sık nedeni genellikle kendi kendisini sınırlayan bir hastalık olan Bell paralizisi olmakla birlikte, kemikte tahribat yapan iltihaplar ya da orta kulaktan köken alan tümörler gibi patolojilerin de felce neden olabileceği akılda tutulmalıdır. Bu bölge hastalıklarının tedavisinin kulak burun boğaz hekimliği alanına girmesi nedeniyle yüz felci tanısı konulan hastalarda mutlaka KBB değerlendirmesi yapılmalıdır.
Beyinden yüz siniri ile yüzün üst yarısına gelen sinir liflerinin bir kısmı aynı yüz yarısına giderken bir kısmı da çaprazlaşarak karşı yüz yarısına gitmektedir. Oysa yüzün alt yarısını çalıştıran bütün sinir lifleri çaprazlaşarak yüzün karşı yarısındaki adaleleri uyarmaktadır. Bu nedenle beyinde bir tarafta meydana gelen patolojilerde yüzün karşı tarafında alt yarıdaki adaleler olaydan etkilendiği halde, üst yüz bölgesi kendisi ile aynı taraftaki sağlam beyin tarafından da uyarı aldığı için etkilenmeyecektir. Bu tip felçler "santral tip yüz felci" olarak, beyin sapı ve daha alt bölgedeki patolojilere bağlı oluşan felçler ise "periferik tip yüz felci" olarak isimlendirilmektedirler. Bu bulgu ayırıcı tanıda önemli olmakla birlikte sinirin periferik tip patolojilerinde de üst yüz yarısındaki uyarımın korunduğu durumların olabileceği unutulmamalıdır.
Yüz siniri beyinden çıktıktan sonra işitme ve denge siniri ile beraber seyrederek kulak kemiği içerisine girer. İç kulak kanalı denilen bu bölgedeki patolojilerde yüz felcine işitme ve denge şikayetleri eşlik edebilmektedir.
Yüz siniri kulak kemiği içersindeki kanalda ilerlerken gözyaşı bezini uyaran, orta kulaktaki üzengi kemiğinin kasını uyaran ve dilin 2/3 ön kısmında tat duyusunu alan, çene altı tükürük bezlerini çalıştıran dallarını verir. Sinir kulak kemiğinden çıktıktan sonra öne doğru uzanır ve yanak tükürük bezi içinden geçerek yüzdeki mimik kaslarını uyaran dallara ayrılır.
Yüz felçlerinde gözyaşı salgısının, dilde tat duyusunun ve üzengi adalesi fonksiyonunun olup olmaması hastalığın oluştuğu bölgenin tayininde yardımcı bulgulardır.
YÜZ FELCİ NEDENLERİ
Yüz felci nedenleri çok çeşitli olmakla birlikte en sık görülenler akut hızlı gelişen ve kronik- yavaş ilerleyici olarak iki gurupta toplanabilirler.
Akut hızlı gelişen felçler:
• Sinir iltihapları
o Bell paralizisi
o Herpes Zoster
o Guillain-Barré sendromu
o Oto immün yüz felçleri
o Lyme hastalığı
o AIDS
o Kawasaki hastalığı
• Travma
o Kulak kemiği kırıkları
o Basınç travması
o Doğum travması
• Orta kulak iltihapları
o Akut bakteriel
o Kronik bakteriel
o Kronik orta kulak iltihabında kemik içinde kemiği eriten doku (Kolesteatom) oluşumu
• Sarkoidoz
• Nörolojik sinir sitemi hastalıkları
Kronik-yavaş ilerleyen felçler:
• Habis tümörler
o Yanak tükürük bezi (Parotis) tümörleri
o Başka yerlerden sıçrayan (metastatik) tümörler
• İyi huylu tümörler (glomus tümörü, schwannoma)
• Kronik orta kulak iltihapları (Kolesteatom)
TEDAVİ
Yüz felçlerinin tedavisi neden olan faktöre göre değişiklik gösterir. Tedavideki amaç; normal yüz görünümünün, istemli hareket esnasında yüz simetrisinin sağlanması, duygusal hareketlerin ve ağız, burun ve göz çevresi kas fonksiyonlarının sağlanmasıdır.
Bell Paralizisi: Travma, tümör, enfeksiyon gibi bariz bir neden saptanamayan akut yüz felçleri Bell paralizisi olarak isimlendirilir. Nedeni kesin olarak bilinmemekle beraber viral iltihaba bağlı, immün bir mekanizmaya bağlı olarak oluştuğu kabul edilmektedir. Kendi kendini sınırlayan bir patoloji olan Bell paralizisi ilerleyici olmayıp genellikle kendiliğinden düzelmektedir. Hastaların %80-90 ında felç tamamen düzelmekte tam hareket kaybı oluşmamış hastalarda bu oran %95-100 e çıkmaktadır. Ancak felcin tam olduğu ve erken dönemde yapılan testlerde %90 ın üzerinde sinir lifi kaybı saptanan hastalarda tam iyileşme oranı %50 ye düşmektedir.
Bell paralizisinin tedavisinde felçten sonraki ilk 4 gün içerisinde başvuran hastalara, engel oluşturacak bir durum yoksa damar yoluyla uygun dozda kortizon daha sonra ağız yoluyla başlanan kortizon tedavisine 2-3 günde bir yavaş yavaş doz azaltılarak ortalama 15 gün devam edilmektedir. Kortizonun mide bağırsak sistemi üzerindeki yan etkilerini önlemek amacıyla mide koruyucu tedavi verilmelidir. Etkenin virüs olma ihtimali nedeni ile tedaviye ağız yolu ile anti viral ilaç eklenmektedir. Yüz siniri fonksiyonlarının olmadığı dönemde yüz kaslarında incelme oluşumunun önlenmesi amacıyla sıcak tatbiki, masaj ve yüz egzersizleri uygulanır. Gözde kurumaya bağlı oluşan keratit gibi komplikasyonların önlenmesi için korunma uygulanmaktadır.
Kortizon kullanımının sakıncalı olduğu durumlarda (kontrol edilemeyen şeker hastalığı, gebelik vs) kılcal damar dolaşımını artırmaya yönelik tedavi verilebilir. Hastanın takibinde üç hafta sonunda düzelme varsa destekleyici tedaviye devam edilmekte klinik düzelme izlenmeyen hastalara elektrikle kas uyarım testi (EMG) yapılmaktadır. EMG de iyileşme bulguları olan hastalarda izleme devam edilmekte, total uyarı kaybı olup iyileşme bulguları bulunmayan hastalarda Manyetik rezonans tetkiki yapılmaktadır. Bu tetkikte patolojinin yeri saptanan hastalarda uygun cerrahi teknikle sinirin kanal içinde serbestleştirilmesine yönelik cerrahi uygulanmaktadır. Felç süresi uzadıkça iyileşme kalitesi düşmektedir. Cerrahi müdahalenin en kısa zamanda yapılmasının yüz fonksiyonlarının en ideal şekilde tekrar kazanılmasında en önemli faktör olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle yüz felci olan hastalarda erken dönemde tanı ve uygun tedavinin iyileşmede önemli etkisi vardır.
Travma: Yüz felci nedenleri içinde sıklık olarak ikinci sıradadır. Kulak kemiği kırıkları, cerrahi travma (cerrahi sırasında kaçınılmaz olarak oluşan zedelenmeler) ya da istem dışı cerrahi travma olabilir.
Kulak kemiği kırıkları: Travmadan hemen sonra oluşan yüz felçlerinde sinirde kesi ya da zedelenme olduğu kabul edilir. Bu durumda mümkün olan en kısa süre içinde ameliyat yapılmalı ve patolojinin durumuna göre uygun cerrahi teknik ile sinirin onarımı gerçekleştirilmelidir. Travmadan bir süre sonra başlayan felçler ise sinirin kanalı içinde şişmesine veya kanamaya bağlı olarak oluşabilmektedir. Bu durumda tedavi Bell paralizisi gibidir. Tedaviye cevap vermeyen durumlarda cerrahi rahatlatma gündeme gelmektedir.
Akut ve kronik orta kulak iltihapları: Akut orta kulak iltihabı sırasında görülen yüz felçlerinin tedavisinde damardan antibiyotik başlanmalı ve kulak zarına delik açılarak orta kulakta biriken iltihabın boşalması sağlanmalıdır. Ek olarak kortizon tedavisi uygulanabilir.
Kronik orta kulak iltihabı ile birlikte görülen felçlerde kolesteatom denilen kemiği eriterek büyüyen iltihap kitlesi bulunma şansı fazladır. Felç kolesteatomun sinire basısı ya da bölgesel inflamasyona bağlı olarak oluşmaktadır. Bu vakalarda acil cerrahi müdahale gereklidir.
Herpes Zoster Otikus: (Ramsey Hunt Sendromu) Varisella Zoster virüsüne bağlı olarak oluşur. Genellikle beraberinde kulak kepçesinde, saçlı deride, yüzde veya dudaklarda uçuk benzeri kabarcıklı lezyonlar bulunur. Bell paralizisinden farkı bulguların daha ciddi olması ve genellikle sinirde tam bozulmaya neden olmasıdır. Özellikle hücresel tip immün yetmezlikli kişilerde daha fazla görülür. Tam iyileşme oranı düşük olup %10-22 arasında değerler verilmektedir. Tedavide bu virüse özel anti viral ilaç kullanılmalıdır. Diğer tedavi protokolü Bell paralizisindeki gibidir.
Kulak kemiği dışı patolojiler: Genellikle travma ya da yanak tükürük bezinden (Parotis) köken alan tümörlere bağlı olarak oluşmaktadır. Tedavide nedene bağlı olarak farklı cerrahi yöntemler kullanılmaktadır……….. OP.DR.MEHMET AYGUN ÖZLER (SIENA FACULTY OF MEDİCİNE AND SUGERY)
OP.DR.MEHMET AYGUN ÖZLER (SIENA FACULTY OF MEDİCİNE AND SUGERY)
Timpanoplasti - Kulak Zarı ve Orta Kulak Ameliyatı
Timpanoplasti ameliyatı nedir?

Kulak zarı delinmeleri ve kronik orta kulak hastalıklarında uygulanan “Timpanoplasti” ameliyatı teknik olarak kulak zarı ve orta kulaktaki işitme sisteminin onarılması aynı zamanda orta kulaktaki ve kulak arkasındaki mastoid kemik içindeki iltihabın temizlenmesi işlemidir.
Ameliyat, mevcut hastalığın boyutlarına göre sadece kulak zarındaki deliğin onarılması (miringoplasti), zar onarımı ile birlikte orta kulaktaki ses iletimini sağlayan kemikçik sisteminin onarılması (timpanoplasti), mastoid kemik içine ilerlemiş iltihabın temizlenmesi (mastoidektomi) ya da bu ameliyatların kombinasyonu (timpanomastoidektomi) şeklinde yapılabilmektedir.
Timpanoplasti ameliyatı ne zaman Yapılır?
Kulak zarında delik olan ancak önemli bir işitme kaybı olmayan ve kulağa su kaçmadıkça akıntı olmayan hastalarda bu deliğin kapatılmasına yönelik yapılacak ameliyat genel olarak kulağı banyo ve yüzme sırasında sudan koruma gerekliliğini ortadan kaldırarak hastanın hayat kalitesini artırmaya ve zaman içinde oluşabilecek işitme kaybını önlemeye yönelik olmakta ve hastanın tercihi doğrultusunda yapılmaktadır.
Hastanın kulağını sudan korumasına ve burun ve sinüs bölgesinde kulak akıntısına neden olacak iltihap odağı bulunmamasına rağmen tekrarlayan kulak akıntıları izlenmesi halinde hem hayat kalitesini artırmak hem de işitme kaybının ilerlemesini veya iltihaba bağlı ciddi problemlerin oluşmasını önlemek amacı ile zardaki deliğin kapatılması gerekmektedir. Bu hastalarda aynı ameliyat sırasında hem zardaki delik kapatılmakta hem de sesi ileten küçük orta kulak kemikçiklerindeki problemlere müdahale edilmektedir.
Orta kulak ve mastoid kemik içerisinde kolesteatoma adı verilen ve kemiği eriterek ilerleyen iltihaplı dokunun saptanması durumunda mümkün olan en kısa zamanda ameliyat ile bu iltihabın temizlenmesi gerekir. Kolesteatomalı hastalarda işitme sisteminin korunması veya onarılması ikinci öncelikte olup asıl amaç yüz felci, iç kulak kaynaklı işitme kaybı ya da kafa içi komplikasyonların (menenjit, beyin apsesi vb) oluşmasına fırsat vermeden iltihabın temizlenmesidir.
Ameliyat tekniği;
Ameliyatın tekniğine karar verilirken hastalığın durumu, deliğin zar üzerindeki yeri, kulak kanalının yapısı, ameliyat sırasında kulak arkasındaki mastoid kemiğe müdahale yapılıp yapılmayacağı, cerrahın ve nihayet hastanın tercihleri etkili olmaktadır.
Ameliyat sırasında orta kulak ve mastoid kemikte, mikroskop altında birbirinden çok farklı cerrahi teknikler uygulanmasına karşın hasta ve yakınlarının ameliyata dair görebildikleri ciltteki kesi ile sınırlı olduğundan sıklıkla bu konuda sorular sorulmaktadır.
Timpanoplasti ameliyatı kulak kanalı içinden, kulak içinden ya da kulak arkasından yapılan kesiler yolu ile gerçekleştirilebilmektedir. Sadece zardaki ufak bir deliği onarmak için ek bir kesi olmadan kulak kanalı yoluyla ameliyat yapılabilirken zarın orta ve arka kısmındaki deliklerde kulak içinden, zarın ön kısmındaki deliklerde ve mastoid kemiğe mudahale gereken durumlarda kulak arkasından kesi yapılarak uygulanan yaklaşım tercih edilmektedir. Bu konuda asıl karar verdirici faktör ise ameliyatı yapacak cerrahın tercihidir.
Kulak zarının onarılmasında en sık kullanılan doku şakak adalesinin kılıfıdır. Bu doku cerrahi sahaya yakın olduğundan ameliyat sırasında kolayca temin edilebilmektedir. Kulak kanalı önündeki kıkırdağın zarı ya da hazır materyaller (uygun işlemlerden geçirilmiş, steril beyin zarı parçaları gibi materyaller) de kullanılabilmektedir. Son yıllarda özellikle büyük deliklerde kulak kanalı önündeki kıkırdaktan elde edilen ince kıkırdak şeritler kullanılarak yapılan onarım (kıkırdak timpanoplasti) hem uygulama kolaylığı hem de sonuçların başarısı nedeni ile giderek daha fazla tercih edilmeye başlanmıştır.
İşitmeyi ileten kemikçiklerdeki hasar nedeni ile sesin iletimini sağlamaya yönelik bir onarım yapılması gerektiğinde çeşitli materyallerden yapılmış protezler, kulak kanalı önündeki kıkırdaktan elde edilen parçalar, orta kulak kemikçiklerinin kendisi gibi pek çok farklı malzeme pozisyon ve şekil verilerek kullanılabilmektedir.
Ameliyat sonrası
Hastalar genellikle ameliyat sonrası birinci günde pansumanları yapılarak hastaneden taburcu olabilmektedirler.
Mastoid kemikte müdahale yapılmayan ameliyatlarda genellikle 10-14 gün sonunda kulak içindeki özel süngerler temizlenmekte ve hastaların kulaklarını sudan korumaları ve ameliyat bölgesindeki enfeksiyon ve reaksiyonları önlemek amacı ile antibiyotik ve kortizon içeren kulak damlaları kullanmaları önerilmektedir. Bu gurupta iyileşme 3-4 hafta içinde tamamlanmaktadır. Genel olarak ilk ay içinde gribal enfeksiyonlardan, darbelerden korunmak, uçak seyahati yapmamak gerekir. Bu hastalarda ameliyatın teknik ve fonksiyonel başarı oranı patolojinin boyutuna ve ameliyat öncesi işitme seviyesine bağlı olmak kaydı ile genellikle oldukça iyi olmaktadır.
Ameliyat sırasında mastoid kemiğe müdahale yapılan hastalarda ise yapılan cerrahinin tipine göre değişen sürelerde çeşitli pansumanlar yapılması gerekmektedir. Bu gurupta iyileşme daha uzun sürmektedir. Bu hastalarda gerçekleşen işitme kazancı genellikle diğer guruba kıyasla daha az olmaktadır.
Özellikle kolesteatomanın yüz siniri ve iç kulak komşuluğunda yerleşmiş olması durumunda sinire ve işitmeye zarar vermemek için bu bölgelerde kemik kazınamamakta ve geride hücresel düzeyde hastalık kalabilmektedir.
Bu durumdaki hastalarda kolesteatomanın tekrarlama riski yüksek olduğundan ameliyat sonrasında düzeli aralıklarla kontrol muayeneleri yapılmalıdır. Bu guruptaki hastalarda işitme iletim sisteminin onarılmasına yönelik müdahaleler, kolesteatoma küçük odaklar halinde tekrarladığında ya da 6-12 ay sonra yapılacak ikinci bakış kontrol ameliyatında yapılabilmektedir.
Sonuç olarak timpanoplasti ameliyatları için her hastaya uyacak standart bir yaklaşım bulunmamaktadır. Ameliyat sırasında kullanılacak cerrahi teknik ve uygulamaların seçiminde, özellikle kolesteatomalı vakalarda olmak üzere, çoğu zaman hastalığın ve hastanın özellikleri, cerrahi sırasında saptanan faktörler ve cerrahın deneyimleri etkili olmaktadır… Op.Dr.Mehmet Aygun ÖZLER (University of Siena)
İÇ KULAK KAYNAKLI BAŞ DÖNMELERİNDE BULGULAR
OP.DR.MEHMET AYGUN ÖZLER (SIENA FACULTY OF MEDİCİNE AND SUGERY)

İç kulak fonksiyonlarını ve veya iç kulağın merkezi sinir sistemi ile bağlantılarını etkileyen hastalıklar baş dönmesi, işitme kaybı, kulak çınlaması gibi belirtilere neden olurlar. Bu belirtiler etkilenen fonksiyonlara göre tek başına ya da birlikte görülebilirler. Baş dönmesi, çok şiddetli dönme hissi, dengesizlik ya da sersemlik şeklinde olabilir. Şikayetler sürekli ya da aralıklı olabilir ve genellikle baş hareketleri ile şiddetlenir. Sıklıkla bulantı ve kusma da izlenir ancak iç kulak kaynaklı baş dönmelerinde şuur kaybı oluşmaz. İç kulak fonksiyon bozukluğunun başlıca sebepleri, en sık viral kökenli olmak üzere enfeksiyonlar, kan dolaşımının bozulması, iç kulak sıvılarında basıncın değişmesi, sinir iltihapları, travmalar, ilaçlar ya da tümoral kitlelerdir.
Tanıda en önemli unsurlar ayrıntılı bir hikaye ve muayenedir. Çoğu hastada işitme ve denge testlerinin yapılması gerekir. Bu aşamalar sonrasında tanı konulamayan hastalarda radyolojik değerlendirmeler hormonal ve metabolik hastalıklara ve alerjiye yönelik testler, nörolojik değerlendirme ve testler de gerekebilmektedir.
Bu değerlendirmeler sonucunda öncelikle altta yatan ciddi ya da hayati tehlike oluşturabilecek bir patolojinin olup olmadığı ortaya konulmaktadır. Tüm bu tetkiklerin sonuçları tanıyı takiben uygun tıbbi ya da cerrahi tedavinin seçilmesinde yardımcı olmaktadır.
KAN DOLAŞIMI İLE İLGİLİ HASTALIKLAR
İç kulak denge organlarını etkileyen damar spazmı, damar tıkanması ya da yırtılma ve kanama şeklindeki dolaşım bozuklukları baş dönmesi, işitme kaybı ve kulak çınlamasına neden olabilir.
Damar spazmına bağlı baş dönmeleri genellikle ani başlar ve tekrarlayıcı karakterlidir. Sinirsel yorgunluk, duygusal stresler, bazı ilaçlar, nikotin ve kafein damar spazmına neden olabilmektedir.
Damar tıkanıklığı yaş ve damar sertliği ile beraber yavaş yavaş oluştuğunda iç kulak yapıları zamanla azalan kan dolaşımına adapte olabilir. Bazen sürekli bir dengesizlik hissi oluşabilmekte, aniden ayağa kalkmak ya da hızlı hareketler şikayetleri artırabilmektedir.
Aniden oluşan tam tıkanıklıklarda şiddetli baş dönmesi genellikle bulantı ve kusma ile birlikte izlenir. Şiddetli şikayetler birkaç günde azalıp birkaç haftada sağlam kulağın fonksiyonları ele alması ile kaybolmaktadır.
Yüksek tansiyon ya da travmaya bağlı oluşan damar yırtılmalarında ani tam tıkanma benzeri bulgular izlenir.
Tedavi:
Damarsal hastalıklara bağlı oluşan baş dönmelerinde tedavide erken dönemde dönme hissini gideren ilaçlarla beraber damar genişletici ilaçlar kullanılmaktadır. Yine erken dönemde denge merkezlerini baskılayarak şikayetleri azaltan yatıştırıcı ilaçlar kullanılabilir. Nikotin ve kafein gibi damar büzücü özelliği olan maddelerin alınmaması sağlanmalıdır. İç kulak fonksiyonlarını baskılayan yatıştırıcı ilaçlar sağlam kulağın fonksiyonları ele almasını geciktirmemek amacı ile uzun dönem kullanılmamalıdır.
POZİSYONEL BAŞ DÖNMESİ
Özellikle genç ve orta yaşlarda izlenen baş dönmelerinin en sık nedeni iyi huylu pozisyonel baş dönmesi (Benign Positional Vertigo – BPPV) hastalığıdır.
Bu hastalıkla ilgili bilgiler “Pozisyonel baş dönmesi” başlığı altında verilmiştir.
İLERİ YAŞA BAĞLI DENGE KAYBI
Yaşla birlikte oluşan denge problemlerinde en önemli etken iç kulak denge merkezlerini ve denge sinirlerini besleyen kılcal damarlardaki dolaşımın bozulmasıdır. Bu sorun nadir olarak şiddetli şikayete neden olmaktadır. Vestibülde kan dolaşımının azalması, denge organlarındaki hücre fonksiyonlarının bozulmasına bağlı olarak iç kulak kristallerinin dökülmesi sonucunda pozisyonel baş dönmesine neden olabilmektedir. Bu hasta grubunda denge egzersizleri genellikle faydalı olmaktadır. Yaşla birlikte damar reflekslerinin yavaşlaması özellikle yüksek tansiyon nedeni ile tedavi kullanan hastalarda yataktan ani kalkışlarda denge kaybına neden olabilmektedir.
ENFEKSİYONLAR
İç kulağı etkileyen enfeksiyonlarda erken dönemde hafif bulgular olsa da hassas denge bölgelerini etkilediğinde şiddetli dönme ve bulantı kusma gibi belirtiler ortaya çıkar.
Tedavide enfeksiyon kaynağı hızla giderilmelidir. İşitme kaybı ve enfeksiyonun kafa içine yayılması gibi riskler de olduğundan tıbbi tedaviye hızla cevap alınamayan durumlarda cerrahi tedavi seçenekleri de gündeme gelmektedir.
VESTİBÜLER NÖRİT
Viral enfeksiyonların denge sinirini ya da beyin sapındaki denge merkezlerini etkilemesi sonucunda haftalar sürebilen şiddetli baş dönmeleri meydana gelebilmektedir. Bu hastalarda klinik bulgular geçtikten sonra denge testlerinin düzelmesi aylar sürebilmektedir. Genellikle sekel kalmadan iyileşen bu hastalık nadiren tekrar oluşmaktadır.
Tedavide erken dönemde şiddetli şikayetlerin giderilmesine yönelik uygulanan tıbbi tedaviyi takiben destekleyici tedavi ve adaptasyon egzersizleri yapılmaktadır.
METABOLİK HASTALIKLAR VE ALERJİ
Bu grupta baş dönmesi ile birlikte işitme kaybı ve kulak çınlaması da izlenebilir. En sık nedenler tiroid bezi hastalıkları, şeker metabolizması bozuklukları, yiyecek ve solunum alerjileridir.
Tedavide etken olan hastalığa yönelik tedavi uygulamaları yapılır.
TRAVMA
Kafaya gelen darbeler sonucunda iç kulak denge merkezinin ya da iç kulak kan dolaşımının etkilenmesine bağlı olarak meydana gelir. Birlikte çınlama ve veya işitme kaybı oluşabilir.
Tedavide şikayetleri gidermeye yönelik yatıştırıcılar ve iç kulak kan dolaşımını artıran ilaçlar kullanılır. Genellikle yavaş ta olsa zamanla düzelen bir fonksiyon bozukluğudur.
OTOİMMUN İÇ KULAK HASTALIĞI
Vücut savunma sisteminin (immün sistem) hastalığı sonucunda iç kulağın hasar görmesidir. Baş dönmesi işitme kaybı ve çınlama ile birlikte olabilir.
Tanı kan testleri ile konur.
Tedavide steroidler ve immün sistemi baskılayan ilaçlar kullanılmaktadır. Son yıllarda düşük enerjili lazer tedavisi (Low level laser therapy – LLLT) iç kulaktaki hasarın düzelmesinde etkili olarak kullanılmaya başlanmıştır.
TÜMÖRLER
Denge bozukluğuna neden olan en sık tümoral patoloji denge sinirinden köken alan iyi huylu bir tümör olan nörinomdur. Dengesizlikle birlikte çınlama ve işitme kaybı da genellikle izlenmektedir.
Tedavide tümörün yeri, boyutu, büyüme hızı ve hastanın yaşı, genel sağlık durumu, işitme durumu gibi faktörlere göre sadece izlem, radyoterapi (gamaknife, cyberknife) ya da cerrahi seçenekleri arasında karar verilmektedir.
Büyüyen tümör zamanla yakın komşulukta bulunan ve hayati önemi olan beyin sapına bası yapabildiğinden en iyi sonuçlar erken teşhis ve cerrahi ile alınmaktadır.
MENIERE HASTALIĞI
Tekrarlayan baş dönmesi ataklarının en sık nedenlerinden birisi olan Meniere Hastalığı iç kulak sıvısının (endolenf) basıncının artması sonucunda oluşmaktadır.
İç kulağı dolduran sıvılar sürekli olarak bir yandan üretilirken diğer taraftan geri emilmekte ve bir sıvı dolaşımı oluşmaktadır. Bu sistemde meydana gelen problemler üretimin artması ya da geri emilimin azalmasına neden olduğunda sıvı basıncının artması tipik bulguların ortaya çıkması ile sonuçlanmaktadır.
Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemekle beraber genetik yatkınlık söz konusu olabilmekte, tipik ataklar metabolik, dolaşımsal, alerjik, otoimmun, toksik ya da emosyonel etkiler sonucunda ortaya çıkabilmektedir. Genellikle tek kulağı etkileyen Meniere Hastalığı, düzensiz aralıklarla tekrarlayan, dakikalar ile saatler arasında sürebilen baş dönmesi atakları ile karakterizedir. Ataklar sırasında genellikle alçak frekansları (pes sesleri) tutan işitme kaybı, kulak çınlaması ve etkilenen kulakta dolgunluk ve basınç hissi de oluşmaktadır.
Baş dönmesi ataklarıaniden başlayabilmekte ve sıklıkla bulantı ve kusma ile seyreden çok şiddetli dönme hissi oluşmaktadır. Tekrarlayan atakların şiddeti zaman içinde genellikle azalmakta çoğu zaman baş dönmesi atakları arasında hastalarda belirgin bir şikayet ya da bulgu saptanmamaktadır.
Klasik hastalığın yanı sıra daha nadir görülen ve baş dönmesi olmadan işitme kaybı, çınlama ve kulakta dolgunluk şeklinde seyreden hastalık koklear hidrops olarak adlandırılırken işitme şikayeti olmadan sadece baş dönmesi atakları ile seyreden hastalık vestibüler hidrops olarak isimlendirilmektedir. Tedavi hastalığın her tipi için aynı şekilde uygulanmaktadır.
Meniere Hastalığının Tedavisi:
Tedavide tıbbi ve cerrahi yöntemler kullanılabilmektedir. Temel prensip iç kulak sıvı dolaşımını sağlamak ve basıncın artmasını önlemektir. Bu sonuç sağlanamdığında iç kulak denge merkezinin ilaç ya da cerrahi yolu ile yok edilmesi ya da denge sinirinin kesilmesi gibi tahrip edici yöntemler de uygulanabilmektedir.
Hastaların büyük kısmında tıbbi tedavi ile şikayetlerin giderilmesi mümkün olabilmektedir.
Tedavi içeriği;
• Hastalığın muhtemel nedeni
• Şikayetlerin sıklığı
• Şikayetlerin şiddeti
• Hastanın hastalıktan etkilenme derecesine göre belirlenmektedir.
Temel prensipler;
• İç kulakta dolaşımın düzenlenmesi
• İç kulak sıvı basıncının azaltılması
• İç kulaktaki immünolojik ve veya alerjik reaksiyonların baskılanmasıdır
Tedavide kullanılan başlıca ilaçlar;
• Damar genişleticiler
• İdrar söktürücüler
• Steroidler
• Yatıştırıcı ilaçlardır.
Özel durumlarda immün sistemi baskılayan ilaçlar ya da denge merkezi fonksiyonlarını tahrip eden ilaçlar kullanılabilmektedir. Tıbbi (ilaçla yapılan) tedavilerle istenen sonuçlar elde edilemediğinde cerrahi tedavi seçenekleri gündeme gelmektedir. İşitme ve denge fonksiyonlarını koruyan ve korumayan olmak üzere iki tip cerrahi yaklaşım grubu mevcuttur. Hastalarda işe yarar işitme olduğu müddetçe işitmeyi koruyan cerrahiler tercih edilmektedir.
Son yıllarda giderek daha sık kullanılmaya başlanan kulak içi steroid enjeksiyonları ile hem iyi sonuçlar elde edilmekte hem de steroidlerin tüm vücudu etkileyen ciddi yan etkilerinden kaçınmak mümkün olmaktadır.
Uygulanan işitmeyi koruyucu yöntemlere rağmen şikayetlerin kontrol altına alınamaması durumunda hasta taraftaki iç kulak denge merkezini tamamen yok etmeye yönelik yöntemler kullanılmakta sonuç olarak normal şekilde çalışan taraftaki denge merkezi kısa sürede tüm fonksiyonları normale yakın şekilde ele alabilmektedir.
DÜŞÜK ENERJİLİ LASER UYGULAMALARI (LLLT)
Meniere hastalığı da dahil olmak üzere iç kulağın hassas işitme ve denge organlarını etkileyerek sinir hücrelerinin hasarına neden olan bütün patolojilerde LLLT başarı ile uygulanmaktadır.
Temel prensibi hasar görmüş hücre ve dokuların kendilerini yenileme ve iyileşme potansiyellerini artırmaya dayanan bu tedavi yöntemi hakkında ayrıntılı bilgi “Düşük Enerjili Laser Uygulamaları” başlığı altında verilmiştir.
İyi Huylu Pozisyonel Baş Dönmesi
İyi huylu pozisyonel baş dönmesi (Benign paroksismal pozisyonel vertigo -BPPV) belli baş pozisyonları ile ortaya çıkan baş dönmesi ve gözlerde çakma (nistagmus) ile karakterize, zaman içinde genellikle kendiliğinden düzelme gösterebilen bir hastalıktır.
Hastalığın nedeni iç kulakta bulunan ve yer çekimini algılamamızı sağlayan küçük kalsiyum kristallerinin (kanalitler) normalde yapışık olarak durdukları bölgeden koparak iç kulak sıvı içinde serbest kalmalarını takiben buraya açılan denge kanallarının içine girerek bazı baş hareketleri sonrasında tipik şikayetleri ortaya çıkartmalarıdır (kanalitiazis). Tespit edilen göz çakmasının şekli ve yönü problemin olduğu denge kanalına göre değişmekle birlikte genellikle arka denge kanalı tutulmakta, yatay ve üst/ön kanalların tutulumu son derece nadir izlenmektedir.
BPPV nun oluş mekanizmasının açıklık kazanmasından önce bu patolojinin saptandığı hastalarda çeşitli tedavi yöntemleri kullanılmıştır. Faydası ispatlanmış etkili bir ilaç tedavisinin olmaması dolayısı ile atakları tetikleyici baş hareketlerinden sakınmanın en etkili tedavi yöntemi olduğu da belirtilmiştir. Diğer tedavi yöntemlerine cevap vermeyen ve hastaların hayatını etkileyecek şiddetteki BPPV vakalarında uygulanmak üzere tanımlanmış çeşitli ameliyat teknikleri de mevcuttur.
Hastalığın kendi kendini sınırlayan yapıda olması ve kanalitleri girdikleri denge kanallarından çıkartmaya yönelik kanalit repozisyonu manevrası (KRM) ile büyük oranda kontrol altına alınabilmesi nedeniyle tercih edilecek ilk tedavi seçeneği KRM olmaktadır.
TANI
BPPV tanısı aşağıda belirtilen kriterlere göre konulmaktadır:
• Hastanın hikayesinde baş hareketleri ve vücut pozisyonundaki değişiklikler ile ortaya çıkan baş dönmesi hissinin olması,
• Hastanın başı bir yöne dönükken arkaya doğru yatırılarak başının aşağı sarkıtılması (Dix-Hallpike testi) esnasında 2-5 saniyelik bir bekleme süresinden sonra ortaya çıkan, hızlı fazı altta kalan kulağa doğru olan, tekerlek dönüşü tarzdaki göz çakmasının (rotatuar nistagmusun) saptanması ve aynı süre içerisinde hastada baş dönmesi ve veya bulantı hissinin gelişmesi,
• Nistagmusun kısa süreli olması (genellikle 20 saniyeden az),
• Oturur pozisyona dönüldüğünde ters yönde ve daha kısa süreli nistagmusun oluşması,
• Hikaye, muayene ve gereken durumlarda işitme, denge testleri ve radyolojik değerlendirmelerle beyin, beyin sapı, denge siniri ve beyincik patolojilerin ekarte edilmiş olması.
TEDAVİ
Arka denge kanalı kanalitiazisine bağlı BPPV tanısı konan hastaların çok büyük kısmında kanalit repozisyonu manevrası (KRM) ile şikayetlerin geçmesi sağlanmaktadır.
KRM sonrasında hastalara 48 saat süre ile hastalığın olduğu kulak tarafına dönerek yatmamaları, sırtüstü ya da ters tarafa yüksek yastıkta yatmaları, öne eğilmemeleri, başlarını yukarı bakacak şekilde kaldırmamaları ve ani hareketlerden sakınmaları önerilmektedir. Hastalar 2 ila 5 gün arasında kontrole çağrılmakta, kontrol Dix-Hallpike testi ile gözlerde çakma ve veya baş dönmesi saptanan hastalarda KRM tekrarlanmakta, problem saptanmayan hastalar ise şikayetlerinin tekrarlaması halinde başvurmak üzere takipten çıkarılmaktadır. Tek tedavi ile şikayetlerin tam olarak geçme oranı %75-90 civarındadır. 2-3 tedavi ile %84 ila 100 arasında tam iyileşme ya da semptomlarda belirgin azalma sağlanabilmektedir.
BPPV nedeni çoğu hastada tam olarak bulunamamakla beraber bazı hastalarda tespit edilebilen başlıca sebepler; kafa travmaları ya da sarsıntıları, ileri yaş, dolaşım bozuklukları, hareketsiz yatak istirahatı dönemleri ve diğer kulak hastalıkları olarak sıralanmaktadır.
Yüksek başarı oranları, KRM'nin ağrısız ve kolay bir yöntem olmasının yanı sıra oldukça etkili bir tedavi aracı olduğunu da göstermektedir. Hem eşlik eden patoloji bulunma oranının düşük olması hem de KRM ile elde edilen başarılı sonuçlar göz önüne alınarak, hikaye ve Dix-Hallpike testi ile BPPV tanısı konulan hastalarda diğer baş dönmesi nedenlerini ayırt edecek tanı metotlarının standart olarak uygulanmasının gerekli olmadığı, böylece ekonomik bir tedavi sağlamakla birlikte gereksiz hatta bazıları rahatsızlık verici ileri tanı yöntemlerinden kaçınmanın da mümkün olabileceği kabul edilmektedir.
Akut Kulak İltihapları
ORTA KULAK
Orta kulak, kulak zarının arkasında bulunan bir boşluktur (Şekil 1). İçindeki basınç havanın orta kulak mukozası tarafından emilmesine bağlı olarak negatif yönde olma eğilimindedir. Östaki kanalı yolu ile yutkunma sırasında orta kulak basıncı ortam basıncı ile eşitlenir. Zarın her iki tarafındaki basınç eşitlendiğinde zar sesin en iyi iletildiği tam esnek hale gelir. Ancak orta kulaktaki basınç azalırsa sesin iletilmesinde sorunlar oluşmaya başlar. Bu durum genellikle orta kulağı genze bağlayan östaki kanalının fonksiyonlarında oluşan bozulmaya bağlı gerçekleşir. Bu kanal hem orta kulak basıncını kontrol eder hem de orta kulak mukozasının salgılarının drenajını sağlar. Küçük çocuklarda östaki kanalı hem kısa hem de düzdür, ancak yedi yaşından sonra fonksiyonlarını tam sağlayacak bir anatomiye kavuşur.

NORMAL İŞİTME
Normal duyma için orta kulak yapıları ve kulak zarının dış kulak kanalından kulak zarına gelen sesleri iç kulağa iletmeleri gerekir. Dışarıdan gelen ses dalgası dış kulak yolundan geçerek elastik bir yapı olan kulak zarına çarptığında zarı titreştirir, orta kulaktaki kemikçikler bu titreşime katılırlar. Böylece titreşimler iç kulağa kadar ulaşarak buradaki sinir hücrelerinde elektriksel sinyallere dönüştürülür ve sinir yollarıyla beyindeki işitme merkezlerine iletilirler.
ORTA KULAK ENFEKSİYONU NEDİR?
Orta kulak enfeksiyonları kulak zarının arkasında yer alan orta kulak boşluğunda oluşan iltihaplardır. Nedeni genellikle virüsler ya da bakterilerdir. Sıklıkla yakın zamanda geçirilmiş bir soğuk algınlığı veya alerjik bir problem nedeni ile orta kulak havalanmasını sağlayan östaki kanalı fonksiyonunun bozulmasını takiben meydana gelir. Tek ya da her iki kulak aynı anda etkilenebilir. Küçük çocuklarda orta kulak anatomik gelişimini tam olarak tamamlamamış olduğundan östaki kanalı fonksiyonlarındaki ve anatomisindeki farklılıkların etkisi ile kulak enfeksiyonu daha sık görülür. Özellikle;
• Beş yaşının altındaki çocuklarda,
• Erkeklerde
• Biberonla beslenen bebeklerde,
• Yuvaya giden çocuklarda,
• İyi havalanmayan kalabalık ortamlarda bulunan ve sigara dumanına maruz kalan çocuklarda orta kulak enfeksiyonları daha sık görülür.
Orta kulak enfeksiyonları daha az sıklıkta olmakla birlikte, ergenlik çağında ve erişkinlerde de görülmektedir. Çocuklarda en sık görünen orta kulak iltihapları seröz / efüzyonlu otitis media ve akut otitis mediadır.
A-Seröz Orta Kulak İltihabı
(Seröz Otitis Media, Efüzyonlu Otitis Media)
Normal olarak her yutkunmada kısa bir süre açılarak orta kulak basıncını ayarlayan östaki borusu fonksiyonlarının viral enfeksiyonlar, alerjik reaksiyonlar gibi nedenlerle bozulması en önemli sebeptir. Sonuçta orta kulak havalanamaz ve kulak salgılarının birikmesi ve havanın dokularca emilmesi ile oluşan negatif basınçla dokulardan sıvı çekilmesi sonucu orta kulak sıvı ile dolar (seröz otit) uzun süren negatif basınca bağlı olarak mukoza salgısının koyulaşması sonucunda ise daha kronik bir tablo olan sekretuar otitis media oluşur. Kulak zarı bu sıvı yüzünden gerektiği gibi titreyemez ve çocukta işitme kaybı oluşur. Bu hafif işitme kaybı çocuğun davranışlarında çeşitli değişmelere yol açar: Bu problemin kronikleşmesi ise çocuğun zihinsel gelişiminde ve konuşmaya başlamasında gecikmeye yol açabilir. İşitme kaybı olan çocukta gözlemlenen başlıca bulgular şunlardır;
• Televizyonun sesini çok açar ya da televizyonun çok yakınına oturur.
• Söylenenlere, tam işitemediği için hemen cevap vermez veya hiç aldırış etmez.
• Okulda öğretmenin söylediklerine ilgisi azalır, derslerinde başarısızlık başlar. Okuldaki tembel çocuklarda orta kulak sıvısı ve işitme kaybı mutlaka araştırılmalıdır
• Özellikle "s" "z" gibi sessiz harflerin iyi duyulamamasına bağlı olarak konuşma bozuklukları meydana gelebilir
SERÖZ OTİTİN SEBEPLERİ
• Geniz etinin büyüyerek genizi doldurması (adenoid vejetasyon)
• Burun ve sinüs enfeksiyonları
• Akut orta kulak iltihapları
• Alerji, bağışıklık sistemi yetmezliği
• Daha nadir olarak östaki kanalı fonksiyonunu etkileyen tümörlerdir
SERÖZ OTİTİN TANISI
Seröz otit sessiz bir hastalık olup genellikle ateş, kusma, ağrı gibi bariz şikayetlerle ortaya çıkmaz. Tanısı sıklıkla geniz etine bağlı şikayetler nedeni ile yapılan muayenelerde ya da işitme kaybından şüphelenilmesi sonucunda muayenede konur.
Kula zarı matlaşmış, kalınlaşmış ve üzerinde damarlanma artmıştır. Problemin süresine bağlı olarak zarda çekilmeler, orta kulak yapılarına doğru yapışmalar, koyu renk değişiklikleri olabilir. Hasatlık sıklıkla iki kulağı birden etkiler. Tek taraflı seröz otitlerde ise işitme kaybı fark edilemeyebilir. Bu hastalarda denge merkezinin etkilenmesine bağlı olarak dengesizlik, sportif aktivitelerde zorlanma, yürümede zorlanma gibi bulgular görülebilir. Tanıya yardımcı test olarak orta kulak basıncı ölçümü, işitme reflekslerinin ölçümü ve uyum sağlayabilen çocuklarda işitme testleri yapılır. İşitme kaybı iletim tipidir. Nadiren orta kulaktaki mikroorganizmaların salgıladıkları maddelere bağlı sinir tipi kayıp gelişebilir.
TEDAVİ
Başlangıçta antibiyotik tedavisi uygulanır. Beraberinde mukoza şişliğini azaltan, mukus kıvamını incelten ilaçlar kullanılabilir. Alerji tanısı olan hastalarda anti alerjik tedavi eklenmelidir. Sakız çiğnemek ve balon şişirmek gibi aktiviteler östaki kanalının fonksiyonuna yardımcı olabilir.
Özellikle seröz otit ile beraber sık tekrarlayan akut otit atakları olan ve kreşe gitmekte olan çocukların 1 ay kadar bu ortama gönderilmemesi uygun olabilir. Biberonla beslenen çocuklarda beslenmenin yarı oturur pozisyonda yapılması tavsiye edilmelidir.
Hastalığın sonbahar, kış dönemlerinde artan viral enfeksiyonlara paralel olarak sık görülmesi göz önüne alınarak tedavi planlamasında değişiklikler yapılabilir. Yaz dönemi öncesinde tıbbi tedaviden başarı şansı artarken kış döneminde bu oran azalmaktadır.
Altı sekiz haftada uygulanan tedavilerin başarılı olmaması aynı zamanda 20-25 dB üzerinde işitme kaybı olması durumunda cerrahi tedavi tercih edilir. Kulak zarında incelme, çökme, cepleşme var ise, sinir tipi kayıp oluşmuşsa ya da denge bozukluğu başlamışsa doğrudan cerrahi tedavi seçilebilir.
Cerrahi tedavide kulak zarına havalandırma tüpü takılır, takiben işitme kaybı hemen iyileşir. Ek olarak geniz eti ve lüzumu varsa bademcikler alınabilir. Havalandırma tüpü, çocuklara genel anestezi altında uygulanır, kulak zarında genellikle 6-12 ay kalır ve sonra kendiliğinden düşer ya da doktor tarafından alınır. Bu tedavilerle hastaların büyük bölümü tam olarak iyileşir. Nadiren tekrarlayan tüp uygulamaları ya da kalıcı tüp tatbiki gerekebilmektedir. Özellikle tekrarlayan seröz otit şikayeti olan çocuklarda alerji, immün sistem fonksiyonları değerlendirilmelidir.
Kulak zarına tüp takılmış çocukların suyun temiz olduğu bölgelerde bir metreden fazla dalış yapmadıkları sürece denize girmelerinde genellikle sakınca yoktur, ancak özellikle yüzme havuzlarında ve sabunlu su ile duş ya da banyo yaparken vazelinli pamuk ya da uygun bir kulak tıkacı ile dış kulak yolu kapatılarak suyun tüpten orta kulağa girmesi önlenmelidir.
B-Akut Orta Kulak İltihabı
(Akut Otitis Media)
Akut orta kulak iltihapları genellikle bir bakteri veya bir virüs tarafından oluşturulur. Çocuklarda kısa olan östaki kanalı yoluyla bu ajanlar kolaylıkla boğazdan orta kulağa taşınırlar. Orta kulağa bir kez ulaşan mikroplar burada yerleşir ve ürer bu ise hem orta kulağı döşeyen hem de yakın ilişkide olan östaki kanalının içinde uzanan mukozanın şişmesine yol açar. Bloke olan tüp nedeniyle orta kulak havalanamaz, mevcut havanın emilmesi ile basınç düşer ve kulak zarı içe doğru çekilir. Esnekliğini kaybeden zarın ses iletimi düşer. Diğer taraftan içeride bulunan ya da negatif basınç etkisi ile genizden çekilen mikroorganizmaların neden oldukları iltihaplı sıvı orta kulakta birikerek zarı dışa doğru iter.
Muayenede erken dönemde kulak zarı kırmızı, ödemli veya balon gibi şişmiştir (Şekil:2). Orta kulak iltihap doludur. Zar iltihap etkisi ile bir noktadan incelip delinince orta kulaktaki sıvı dışarı akarak kulak akıntısını oluşturur. Bu dönemde ateş ve ağrı şikayeti nispeten azalır. Uygun tedavinin yapılmaması hastalığın ilerleyerek komplikasyonların görülmesi ile sonuçlanabilir.

AKUT ORTA KULAK İLTİHABININ SEBEPLERİ
• Östaki borusu fonksiyonunun bozulması
• Orta kulakta bakterilerin çoğalması
• Burun ve sinüslerin hastalıkları
• Diğer üst solunum yolu hastalıkları
• Alerji
• Bağışıklık sistemindeki yetmezlik
• Kan yolu ile enfeksiyonun kulağa gelmesi (nadir) olabilir
HASTALIĞIN TANISI
Orta kulakta hızla başlayıp ilerleyen bir iltihap olayıdır.
Kulak ağrısı, ateş, kusma, iştahsızlık, kulak tıkanması, akıntısı veya işitme kaybı, bebeklerde kulaklarını çekiştirme gibi şikayetler görüldüğünde derhal bir kulak burun boğaz uzmanına gitmeniz önerilir.
Böyle bir durumda enfeksiyon tanısı konularak tedaviye mümkün olduğunca erken başlamak önemlidir.
Eğer çocuğunuzun kulağında bir sorun olduğu düşünülüyorsa her iki kulak zarı da muayene edilmeli gerekli testler yapılmalıdır. Tedavi ile ilgili yaklaşım muayene ve testlerin sonuçları ve çocuğunuzun genel sağlık durumuna göre planlanır.
MUAYENE BULGULARI
Bademcikleri büyük olan çocuklarda genellikle östaki kanalının boğaza açılan ağzının hemen etrafına yerleşen geniz eti de büyüktür ve östaki kanalının fonksiyonunu yapmasını olumsuz etkiler. Bazı durumlarda ise havadan gelen mikropların burada tutulması ve östaki kanalı aracılığıyla orta kulağa iletilmesi mümkündür. Geniz etinin kulak iltihaplarında çok önemli yeri vardır. Bir orta kulak probleminden şüphelenildiğinde kulak zarlarının, burun, boğaz ve geniz etinin muayene edilmesi gerekir. Geniz eti muayenesi özellikle sık enfeksiyon geçiren ve kronik burun tıkanıklığı, ağız açık uyuma ya da horlama şikayeti olan çocuklarda önemlidir.
TEDAVİ
Çoğu çocuk ilk iki yaşında en az bir defa orta kulak enfeksiyonu geçirir. Enfeksiyonun sıklığı ve enfeksiyonların aktif olduğu süre tedavinin belirlenmesinde rol oynar. Akut otit tedavisinde en az 10 gün antibiyotik kullanılmalıdır. Günümüzdeki ilaçlarla antibiyotik öncesi yıllarda iltihabın orta kulaktan komşu organlara yayılması sonucu oluşan yüz felci, işitme kayıpları, kafa içi enfeksiyonlar, menenjit ve beyin apseleri gibi çok ciddi sonuçlar nadiren izlenmektedir.
Tedavide uygun bir antibiyotik ile birlikte ateş düşürücü, ağrı kesici, mukoza şişliğini azaltıcı ilaçlar kullanılır. İyileşme süreci takip edilmelidir. Pek çok çocukta ilaçla tedavi ve risk faktörlerinin ortadan kaldırılması tedavi için yeterlidir. Antibiyotik tedavisi ile şikayetler ilk 24-48 saatte önemli ölçüde azalmalıdır. Orta kulaktaki sıvının boşalarak işitmenin tam olarak düzelmesi çoğu kez 8-12 günde gerçekleşirse de bazen altı haftaya kadar uzayabilir. Eğer biriken sıvı kronikleşirse uzun süreli takip hatta cerrahi müdahale gerekebilir. Çocuklarda orta kulak sıvısının kronikleşmesi (seröz otit, sekretuar otit) riskini artıran başlıca faktörler;
• Yuva veya kreş gibi kalabalık, havasız ortamlar,
• Alerjik bünye,
• Sigara dumanı ile temas
• Geniz etinin büyümesi
• Sık üst solunum yolu enfeksiyonları olarak sayılabilir
CERRAHİ TEDAVİ
Bazı durumlarda ilaçla tedavi orta kulak problemlerini kontrol altına almakta yeterli olmayabilir. Eğer orta kulaktaki sıvı ardışık tedavilere rağmen kaybolmuyor ve beraberinde işitme kaybına ve/veya kulak zarında çökmeye neden oluyorsa cerrahi yöntemlere başvurmak gereklidir. Sık tekrarlayan akut orta kulak iltihaplarında ve geçmeyen orta kulak sıvılarında en sık uygulanan cerrahi yöntem kulak zarlarına havalanma tüpü takılmasıdır. Tüpler çocuğunuzun kulağında 6-12 ay kadar kalabilir. Tüplerin kalış süresi çocuğunuzun büyüme süresi ile ilgilidir. Bir büyüme atağını takiben tüpler kendiliğinden düşebilir. Aksi taktirde tüplerin en az 6 ay kalmaları ve düşmemişlerse tercihen yaz dönemi öncesinde alınmaları uygun olur. Tüplerin yerlerinde oluşan delik genellikle 2-3 haftada kendiliğinden kapanır. Eğer tüpler düştükten sonra kulak problemleri yenilenirse tekrar tüp uygulanması gerekebilir.
Tüp uygulaması sırasında geniz etinin (adenoid) değerlendirilmesi ve hikayesinde sık tekrarlayan bademcik iltihabı ya da muayenesinde aşırı büyük bademcikleri olan çocuklarda bademciklerin de alınması gerekebilir.
Kronik Kulak İltihapları
Kulak zarı dış kulak kanalının sonunda yer almakta ve orta kulağı dış kulaktan ayırmaktadır . Dış kulak kanalı boyunca gelen ses dalgaları kulak zarını titreştirmekte ve bu titreşim zarla temas halindeki çekiç ve takiben örs ve üzengi kemiklerini titreştirerek sesin iç kulağa aktarımı gerçekleşmektedir.
Orta kulağı burun boşluğunun arkasında geniz bölgesine bağlayan ve orta kulaktaki basıncın dış ortam basıncı ile eşitlenmesini sağlayan östaki kanalı ve kulak arkasında mastoid adı verilen kemik içinde yer alan ve orta kulak ile bağlantılı durumdaki hava hücreleri orta kulağın diğer anatomik yapılarını oluşturmaktadır.
Kronik orta kulak iltihabının tipleri nelerdir?
Kronik orta kulak iltihaplarının çok farklı tipleri mevcuttur. Pratikte en sık karşılaşılan iki tablo bulunmaktadır.
Kulak zarında, akut orta kulak iltihapları, travmalar ya da kulak ameliyatlarına bağlı olarak oluşan ve kendiliğinden ya da basit müdahalelerle kapanmayan delikler en sık karşılaşılan kronik orta kulak hastalıklarıdır. Bu delikten orta kulağa su kaçması veya sinüslerden, burundan, genizden östaki kanalı yoluyla orta kulağa gelen enfeksiyonlara bağlı olarak kulakta ara ara iltihaplı akıntılar oluşabilmekte ve tekrarlayan enfeksiyonlara bağlı olarak işitme zaman içinde giderek kötüleşebilmektedir. Bu grup klinikte daha sık karşılaşılan ve tedavisi nispeten daha kolay, fonksiyonel sonuçları da daha başarılı olan kronik orta kulak problemleridir.
İkinci önemli kronik orta kulak hastalığı ise genellikle östaki kanalının çocukluktan itibaren fonksiyonunun bozuk olmasına bağlı olarak izlenir. Hastalık orta kulakta havalanma bozukluğuna bağlı oluşan negatif basınç sonucunda kulak zarının orta kulağa doğru çekilerek çökmesi ile başlar. Zardaki çökme ve keseleşmeyi takiben dış kulak yolu cildinin orta kulağa ve zamanla arka komşuluktaki mastoid kemik içine doğru ilerlemesi burada kolesteatoma adı verilen iltihaplı kitlenin oluşturmasına neden olur. Kulak içlerine ilerleyen kulak kanalı derisinden dökülen hücreleri ve bu ortamda çoğalan bakterileri içeren kolesteatoma kitlesi çevre kemiklerde bası ve iltihap etkisi ile erime yapmakta bu şekilde komşu organlara doğru yayılarak ciddi komplikasyonlara neden olabilmektedir.
Genellikle uzun zamandır olan ve kötüleşen işitme kaybı ve ara ara artan kötü kokulu kulak akıntısı hikayesi vardır. Hastalar aniden başlayan işitme kaybı, baş dönmesi, yüz felci gibi kulak kaynaklı ya da menenjit, beyin apsesi gibi iltihabın kafa içine yayılması ile oluşan ciddi komplikasyonlarla hastaneye baş vurabilmektedirler.
Kolesteatomalı kronik orta kulak iltihaplarının cerrahi tedavisinde amaç öncelikle iltihabı önlemektir. Bu hastalarda işitme fonksiyonunda elde edilen sonuçlar genellikle ilk gurup kadar yüz güldürücü olmamaktadır.
Kulak Tüpü - Ventilasyon Tüpü
Burnun arkasında, genizin iki tarafına açılan östaki kanalları orta kulaklarda basıncının dış ortam hava basıncı ile eşitlenmesini ve havalanmayı sağlamaktadır. Östaki kanalının farklı nedenlerle oluşan fonksiyon bozuklukları sonucunda orta kulaktaki havanın orta kulağı ve mastoid selülleri (kulak kemiğindeki hava hücreleri) döşeyen mukoza tarafından emilmesi sonucunda orta kulakta negatif basınç oluşmaktadır. Fonksiyon bozukluğunun kısa sürmesi oluşan negatif basınca bağlı dokulardaki sıvının orta kulak boşluğunda toplanmasına (seröz otitis media) yol açarken problemin kronikleşmesi durumunda orta kulak mukozasında artan mukus salgı bezlerine bağlı olarak biriken sıvının kıvamı giderek koyulaşmaktadır (sekretuar otitis media). Aynı zamanda negatif basınca bağlı olarak kulak zarının orta kulağa doğru çekilmesi zarda çökme ve uzun dönemde zarın orta kulaktaki işitme kemikçiklerine ve orta kulak tabanına yapışması ile sonuçlanabilmektedir (Adeziv otit)
Bu komplikasyonların zamanında fark edilerek düzeltilmemesi kalıcı işitme kayıplarına ya da ciddi orta kulak enfeksiyonlarına neden olabilirken seröz otit aşamasından itibaren oluşan iletim tipi işitme kaybı özellikle gelişme çağındaki çocuklarda konuşma ve zihinsel gelişme üzerinde olumsuz etki yapmaktadır.
Uygun içerik ve sürede verilen tıbbi tedavilere karşın orta kulaktaki negatif basınç ve sıvı birikiminde olumlu gelişme saptanmayan hastalarda orta kulaktaki negatif hava basıncını engellemek için kulak zarına delik açarak havanın dış ortamdan gelmesini sağlamak gerekmektedir. Cerrahi olarak açılan bu delikler genellikle 7-10 gün içerisinde iyileşerek kapanmakta ve bu sürenin mukozadaki hastalığın düzelmesi için yeterli olmadığı durumlarda problem tekrarlamaktadır.
Özellikle 3 aydan uzun süren kronik sıvı birikimlerinde ve biriken sıvı kıvamının koyu olduğu durumlarda zara açılan deliğe ventilasyon tüpü yerleştirilerek havalanmanın yeterli sürede sağlanması gereklidir. Bu işlemi takiben zardaki çökme düzelmekte (yapışma oluşmayan kulaklarda) ve işitme kaybı hızla normale dönmektedir. Ek olarak geniz eti ve (alınması gerekiyorsa) bademciklerin aynı ameliyatta alınması tedavinin uzun dönem başarısı için olumlu etki yapmaktadır.
Ameliyatın yapıldığı mevsim, hastanın, kulağın ve orta kulakta biriken sıvının özellikleri göz önüne alınarak kendiliğinden düşen ya da doktor alana kadar zar üzerinde kalan tüp tiplerinden biri tercih edilebilmektedir.
Kulak zarına havalandırma tüpü uygulanması çocuklara genel anestezi altında yapılmaktadır. Yaklaşık 10 dakikalık bir ameliyatla (sadece tüp tatbiki için) mikroskop altında konulan tüpler kulak zarında genellikle 6-12 ay kalmakta ve sonra kendiliğinden düşmekte ya da doktor tarafından alınmaktadır.
4-6 Aylık süreyi doldurduktan sonra düşmeyen tüplerin alınması için genellikle ilkbaharın son dönemleri tercih edilmektedir. Tüpler alındıktan sonra zarlardaki delikler 2-3 hafta içinde kapanmakta yaz döneminde enfeksiyonların azalması nedeni ile hastalığın tekrarlama ihtimali azalırken hastanın kulak koruma ihtiyacının kalkması yaşam kalitesini artırmaktadır. 6 Aylık dönemi yaz sonuna denk gelen hastalarda tüplerin çıkartılması için bir sonraki ilkbahar döneminin beklenmesi tercih edilebilir.
Bu tedavilerle hastaların büyük bölümü tam olarak iyileşmekte, nadiren tekrarlayan tüp uygulamaları ya da kalıcı tüp tatbiki gerekebilmektedir. Özellikle tekrarlayan seröz otit şikayeti olan çocuklarda alerji ve immün sistem fonksiyonları değerlendirilmelidir. Östaki fonksiyonu düzelmeyen hastalarda tüplerin uzun yıllar kulakta kalması gerekebilmektedir. Bu tip hastalar için üretilmiş farklı tüp tipleri mevcuttur.
Kulak zarına tüp takılmış çocukların suyun temiz olduğu bölgelerde, dalış yapmadıkları sürece denize girmelerinde genellikle sakınca yoktur. Özellikle yüzme havuzlarında ve sabunlu su ile duş ya da banyo yaparken vazelinli pamuk ya da uygun bir kulak tıkacı ile dış kulak yolu kapatılarak suyun dış kulak kanalı yolu ile tüpten orta kulağa girmesi önlenmelidir. Su kaçmasına bağlı enfeksiyon ve akıntı olması durumunda ağızdan ve kulak yolu ile verilen uygun antibiyotiklerle hastalık kolayca kontrol altına alınabilmektedir… Op.Dr.Mehmet Aygun ÖZLER (University of Siena)
OP.DR.MEHMET AYGUN ÖZLER (SIENA FACULTY OF MEDİCİNE AND SUGERY)
Baş Dönmesi – Vertigo

Baş dönmesi bir hastalık olmayıp farklı nedenlerle oluşabilen bir belirtidir ve hastalar tarafından dengesizlik, sersemlik, göz kararması hafif ya da şiddetli dönme gibi farklı şekillerde ifade edilebilir. Pek çok farklı etkene bağlı olarak hafif dengesizlikten çok şiddetli dönme hissine kadar değişen şiddetlerde şikayet oluşabilmektedir. Baş dönmesi tek şikayet olarak izlenebileceği gibi işitme kaybı ve veya kulak çınlaması ile birlikte de izlenebilir.
Kulağın dış, orta ve iç kulak olmak üzere üç bölümü vardır. Dış ve orta kulak yapıları ses dalgalarını toplayıp gücünü artırarak iç kulak sıvısına aktarma görevi görürler. İç kulaktaki işitme ve denge merkezleri kulak kemiği içinde yerleşmiş olup iç kulak sıvıları ile (endolenf ve perilenf) doludur. İşitme ve denge sinirlerinin algılayıcı hassas sinir uçları ve sinir hücreleri bu sıvılarla sürekli temas halindedir. İç kulağa ulaşan ses dalgaları burada iç kulak sıvıları ile iletilerek sinir uçlarını uyarır ve elektrik uyarısı oluşmasını sağlar. Bu uyarının işitme siniri ile beyine iletilmesi ile işitme gerçekleşir.
DENGENİN SAĞLANMASI
Denge sistemi bir merkez ve üç farklı algılayıcı sistemden oluşmuştur. Beyin, gözlerden, iç kulaktaki denge merkezlerinden ve kas, eklem ve tendonlardan sürekli olarak iletilen vücut pozisyonu ile ilgili bilgileri toplayıp işleyen bir merkez görevi görür ve dengenin sağlanmasından sorumludur. Bu üç sistem birbirinden bağımsız olarak çalışır ve hep birlikte vücut dengesinin korunmasında işlev görürler. Gözler çevreden gelen görüntüleri beyine ileterek vücudun çevreye göre pozisyonu hakkında bilgi sağlarken kas, tendon ve eklemlerden gelen sinyaller beyine başın vücuda göre pozisyonu hakkında bilgi iletir.
İç kulak denge sistemi ise dönme şeklindeki hareketleri algılayan yarım daire kanalları ve doğrusal hareketleri algılayan vestibül adı verilen iki farklı bölümden oluşmuştur. İçi sıvı ile dolu olan bu iki bölüme birlikte “labirent” adı verilir. Baş hareket ettiğinde iç kulaktaki sıvı da hareket eder ve bu hareketin şekline ve yönüne göre uyarılan farklı sinir uçları beyine başın hareketini bildiren sinyaller gönderir.
Her iki taraftaki labirentlerde yer alan denge organları sürekli olarak birbirlerine tam simetrik sinyaller üretirler. Başın dönmesi ile oluşan sinyaller yarım daire kanallarında, öne arkaya ya da yukarı aşağı yöndeki doğrusal hareketler ise vestibülde uyarı oluşturur. Vestibüldeki denge merkezlerinde yer alan hücrelerin üzerinde yapışık bulunan kalsiyum karbonat kristallerinin yer çekimine bağlı olarak pozisyon değiştirmesi baş hareketinin yön ve şiddetinin algılanmasını sağlar. Bir iç kulaktaki denge merkezi bozuk çalıştığında beyne giden sinyallerdeki simetri bozulur ve bu durum dengenin bozulduğu hissini yaratırken beyinden göz kaslarına giden uyarılar gözlerin istemsiz hareketlerine (nistagmus) neden olur. Gözlerin bu hareketleri ise hastada çevresinin ya da kendisinin döndüğü şeklinde hareket algısı oluşturur.
Hareketleri algılayan bütün merkezlerinden gelen bilgiler, beyincikte oluşan düzeltici refleksler ve beyinde oluşan istemli cevapların birleşimi ile vücut kaslarına dengeyi korumaya yönelik hareketleri yaptıracak sinyaller gönderilir. Beyin, beyincik ve beyin sapında yer alan denge merkezleri iç kulaktan gelen asimetrik sinyallere zamanla adapte olarak bunlardan etkilenmeme özelliğine sahiptir. Bu özellik nedeni ile baş dönmesine neden olan bazı hastalıklarda ya da normal şartlarda dengesizlik yaratabilecek bazı spor faaliyetlerinde uygun egzersizlerle dengesizliğin giderilmesi ya da önlenmesi mümkün olabilmektedir.
BAŞ DÖNMESİ TİPLERİ
Dengenin sağlanmasında rol oynayan merkezlerden herhangi birinde sorun olması baş dönmesi, dengesizlik, sersemlik gibi belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
İç kulak hastalıkları:
İç kulak kaynaklı denge bozuklukları iç kulak sıvısının basıncında oluşan değişikliklere ya da doğrudan denge merkezlerinin ve veya denge sinirlerinin etkilenmesine bağlı olarak meydana gelir.
İşitme ve denge sinirinin hassas uçları iç kulakta işitme ve denge merkezlerinin aynı sıvıyı (endolenf)içeren farklı kısımlarında sonlanmaktadır. Bu sıvının dolaşımı, basıncı ya da içeriğinde meydana gelen değişiklikler sinir uçlarında uyarı oluşturarak akut, kronik ya da tekrarlayan, beraberinde işitme şikayeti de olan ya da olmayan baş dönmelerine neden olmaktadır.
İç kulağın kan dolaşımında bozulma yapan ya da denge sinirini etkileyen diğer problemlerde de benzer şikayetler oluşmaktadır.
Beyin ile ilgili hastalıklar:
Beynin denge organlarından kendisine ulaşan sinyalleri yorumlama ve uygun yanıtları oluşturma becerisinin bozulması sonucunda meydana gelir. Birlikte işitme kaybı ve veya çınlama da izlenebilir. Bu problemler ileri yaşa, damar tıkanmaları ya da spazmlarına, alerjik ya da metabolik hastalıklara, iyi ve kötü huylu tümörlere bağlı olarak oluşabilirler.
Aşırı stres, panik atak, depresyon, gerginlik gibi durumlarda da benzer şikayetler oluşabilir. Bu tür problemlerde dengesizlik ile birlikte baş ve kulaklarda dolgunluk ve basınç hissi de bulunabilir.
Boyun hastalıkları:
Boyundaki kaslardan beyin sapındaki denge merkezlerine g

Tüm Mesajlarını Bul
Alıntı Yaparak Cevapla
« Önceki | Sonraki »
Cevapla 


Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Görüntüleyenler: Son Mesaj
Star Accomodation in Poland / city: Wrocław AkademikLAS 0 8,212 19-06-2019 12:12 PM
Son Mesaj: AkademikLAS
  Room for Rent roommy777 0 3,710 03-08-2017 06:51 PM
Son Mesaj: roommy777
  Room for a rent in Levent/İstanbul berkehanbudak 0 3,388 02-08-2017 02:22 PM
Son Mesaj: berkehanbudak
  A room for rent in davutpaşa yıldız technical university kafkaesque 0 3,952 22-06-2017 10:55 AM
Son Mesaj: kafkaesque
  ROOM FOR RENT IN ACIBADEM/KADIKÖY buraker 0 3,625 16-01-2017 04:50 PM
Son Mesaj: buraker
Smile ı want to share my home with erasmus student napoli 4 4,397 10-09-2016 02:31 AM
Son Mesaj: ertan2002
  RENT A SUİT ROOM derda 0 2,552 10-08-2016 12:46 PM
Son Mesaj: derda
  rent a room for erasmus in kadıköy btllymn 0 2,713 03-08-2016 10:51 AM
Son Mesaj: btllymn
  room for erasmus in taksim enesfaruk90 0 3,163 13-01-2016 07:38 PM
Son Mesaj: enesfaruk90
  ERASMUS RENT ROOM/BED emreyagcıı 0 3,167 16-12-2015 09:04 PM
Son Mesaj: emreyagcıı

Forum Atla: